05 Şubat 2016 - Yalnızlık

bugün de romantik-serseri kimliğimle karşınızdayım. bu yazımda yalnızlık üzerine konuşacam. gelin hep birlikte yalnızlığı basit anlamlarından dışarı taşıralım.

yalnızlık nesnel gibi görünse de aslında öznel bir kavram, yani kişiden kişiye değişiyor. bunu sayısal fazlalık veya azlık anlamında, nicelik olarak söylemiyorum. nitelik olarak yalnızlık da mümkün. oldukça fazla insanla iletişimi olan, çevresi geniş ama yapayalnız insanlar da mevcut. aslında herkes biraz da böyle. ama topluma adapte olma ve ayak uydurma güdüsü bu "niteliksel yalnızlığı" engelliyor. bugünkü konumuz tam da bu; niteliksel yalnızlık namı diğer gizli yalnızlık.

"ne diyor bu garip" diyor olabilirsiniz. duygu yoğunluğunuz bu yazılanları kaldıramayacak derinlikte olabilir (düz adam sami olabilirsiniz), ondan ötürüdür. velakin bu yazı zaten halihazırda çok az insana hitap edebilecek bir konu üzerinedir. işin kısası yazının ilginizi çekmemesi normal olan. anormal olan ise devamını merak etmeniz.

gizli yalnızlar, yani niteliksel yalnızlık çekenler; alelade yalnızlar gibi hayatta sadece yalnız olmanın bedelini ödemezler. ödedikleri bedeller, birçok insanın kaldırmayacağı ağırlıkta ve dehşet vericidir. hayal edin. 25 yaşına gelmiş ortalama bir insan totalde aşağı yukarı 1000-2000 arası insanla tanışır. bunların çeyreği veya yarısına yakınıyla samimi olur. biriyle de hayatını birleştirir. (sayılar az gelebilir ama düşününce makul olduğunu göreceksiniz.)

gizli yalnızlar ise bu kadar insan içerisinde yalnız kalabilmişlerdir. bu kalabalıkta yalnız kaldığını farkeden insan için gelecek de oldukça umutsuzdur. hayatının geri kalanında bundan daha az insan hayatına girecek, dolayısıyla kendisini yalnızlıktan kurtarabilecek kişi/kişileri bulma ihtimali azalacak. işte bu gizli yalnızımızın ödemesi gereken en hafif bedel ve bedellerden ilki.

gelelim ortanca ağırlıktaki bedele. gizli yalnızlar toplum içerisinde uyumsuz görünmemek için "yalnız değilmiş" rolü yapmak zorundadırlar. arkadaşları vardır, hatta evlenirler. hafta sonları balığa, pikniğe giderler. o kadar iyidirler ki, onları gerçekten tanıyanlar bütün bunların rol olduğunu farkedebilir ancak. diğerleri ise dünya yıkılsa anlamazlar. ömrünü bu şekilde geçirmek zorunda olan biri bu şekilde ne kadar mutlu olabilir ki? ömrünü bu şekilde geçirmek zorunda olan bir bu şekilde ne kadar mutlu edebilir ki?

niteliksel yalnızlık; seçicilikle, burnu havadalıkla karıştırılmasın. zira bu ikisini çoğunuz ilk bakışta tanıyabiliyorsunuz. oysa birini iyi tanımdan onun gizli yalnız olup olmadığını anlamanız mümkün değil. yine bu ikisi kişinin karakteri iken diğeri kaderi. o da yalnız değilim taklidi yapacağına yalnız olmamak ister herkes gibi. ama mümkün olmaz bir türlü işte. ilkokulda arkadaşlarıyla top oynamaz, kızların eteklerini kaldırmaz. lisede kumsalda ateş yakıp gözlerini kısıp uzaklara dalarak gitar çalmaz. üniversitede ise sağa sola taşan aykırılığını ütülemeye çalışır. mesleğini icra ederken çevresine rağmen asosyal veyahut garip damgası yer. evlendiğinde eşinin hiçbir zaman tam olarak tanıyamadığı biri olur, tabi evlenebilirse. hiçbir zaman anne veya baba olmaz, anne/baba taklidi yapar. çocuğu ise onun en iyi şekilde tamamlamakla mükellef olduğu projesidir. çocuğun gözünde ise sevgisini belli edemeyen ama belki de çok seven bir ebeveyn.

toplum ise onu arkadaş sahibi olmaya, evlenmeye ve soyunu devam ettirmeye zorlar. en ağır bedeli ise burada öder. bunları yapabilmek için hayatındakilerine yalan söyler. sevmediği (nefret ettiği anlamında söylemiyorum) karşı cinse yalan söylemek zorunda kalır mesela. yalan söylemeden onu birşeylere ikna etmek mümkün değildir çünkü. asla seni seviyorum dememiş, elinizi tutmamış birinin size sizle evlenmek istediğini söylemesi veyahut sizin olurunuzu almadan evlilik planları yapması ne kadar garip olurdu değil mi? yani kurulu sistem ona yalan söylettirir. çünkü yalan söylemezse yalnız kalmaya devam edecektir.

şimdi siz bunun nedenini merak ediyorsunuz, biliyorum. duygusuzluk diyecem ama duygusuz bir insanın yalnızlığının farkına varması muhtemel mi sizce? bir nedeni yok, evet. bencillik, kendi beğenmişlik gibi kişilikle alakalı birşey de değil. belki de üzerine daha önce hiç düşünülmedi bile, bilemiyorum. zaten kaynağını bulabilenin de artık bu durumda olmayacağına daha doğrusu bu durumun bile farkına varmadan atlatacağına eminim.

kısaca cevabınız bende değil. ve korkarım cevabınız hiçkimsede değil...

yazının şarkısı da bu olsun madem: mor ve ötesi - hayat